Türkiye’nin gündemini uzun süre meşgul eden Galatasaray Adası davası, 15 yıl süren mücadelenin ardından sonuçlandı. II. Abdülhamid’in mirasçılarının, söz konusu adanın kendilerine ait olduğunu iddia etmesiyle başlayan hikâye, birçok hukukî tartışmayı beraberinde getirdi. Adanın tarihi, geleceği ve mülkiyeti üzerine yapılan tartışmalar, dava süresince hem kamuoyunu hem de hukuk camiasını ilgilendirdi. İşte bu çerçevede, davanın detayları ve sonuçları hakkında bilmeniz gerekenler.
Galatasaray Adası, İstanbul’un Maslak kıyısında yer alan ve hem tarihi hem de kültürel açıdan önemli bir yer olarak kabul edilmektedir. 1900’lü yılların başında Galatasaray Spor Kulübü tarafından sosyal tesis olarak kullanılmaya başlanan bu ada, aynı zamanda dönemin siyasi figürleri, sanatçıları ve iş insanları için de bir buluşma noktası olmuştur. Ancak ada, son yıllarda varlığına dair tartışmalar ve davalarla gündeme gelmişti. 2. Abdülhamid'in mirasçıları, adanın aslında Osmanlı İmparatorluğu zamanında kendilerine ait olduğunu belirterek, yirmi yıl süren mülk taleplerinde bulundular. İlk başta bunun absürt bir iddia olduğu düşünülse de hukukî süreç ilerledikçe olayın ciddiyeti anlaşıldı.
2007 yılında başlayan dava süreci, yıllar içinde birçok mahkeme aşamasını geride bıraktı. İddialar karşısında Galatasaray Spor Kulübü yönetimi, adanın kendilerine ait olduğunu kanıtlayan belgeler sunmaya çalıştı. Yapılan müzakerelerde, taraflar arasında çeşitli uzlaşma yolları araştırıldı ancak sonuç alınamadı. 2022 yılının sonlarına doğru iki taraf arasındaki müzakerelerde yeniden bir umut ışığı belirdi. Ancak bu tartışmalar, tarafların birbiriyle olan iletişimlerini de etkiledi ve durumu daha da karmaşık hale getirdi. Nihayetinde 2023 yılı sonlarında yapılan son duruşmada mahkeme, 2. Abdülhamid’in mirasçılarını haklı bularak, Galatasaray Adası'nın mülkiyetinin onlara ait olduğuna karar verdi.
Fernando Simon, II. Abdülhamid'in torunu olarak yaptığı basın açıklamasında, hâkimin verdiği karara ve sürecin sonunda gelinen noktaya dair oldukça memnun olduğunu ifade etti. Simon, "Uzun bir hukuk mücadelesi verdik, fakat asla pes etmedik. Dedemin mirasını yaşatmak ve bu tarihi mekânı korumak adına mücadelemiz devam edecektir." dedi. Mahkemenin bu kararı, İstanbul'un sembolik yapılarından biri olan Galatasaray Adası'nın geleceği açısından önemli bir dönüm noktası oldu. Ayrıca, bu kararın yerel yönetimler ve kültürel miras koruma alanında da geniş yankılar uyandırması bekleniyor.
Davanın niteliği, sadece Galatasaray Adası'nın mülkiyetine dair bir tartışma olarak değil, aynı zamanda Osmanlı İmparatorluğu’nun mirasının günümüze yansıttığı hukukî ve sosyal boyutları bir kez daha gözler önüne serdi. Osmanlı dönemi mirasçılarının talepleri, günün modern hukuki anlayışıyla nasıl örtüşüyor veya çelişiyor? Bu sorular, yalnızca Galatasaray Adası özelinde değil, Osmanlı kültürel mirası üzerindeki tartışmalar açısından da önemli bir yere sahip.
Sonuç olarak, Galatasaray Adası davasının sonucu, hem tarihi hem kültürel açıdan Türkiye’deki mülkiyet hakları üzerine yeni tartışmaları ve yorumları da beraberinde getirebilir. Mirasçıların talepleri doğrultusunda adanın geleceği nasıl şekillenecek, hukuki sürecin bu aşamasından sonra ada üzerindeki hukuksal durum ne yönde ilerleyecek, bu sorulara yanıt bulmak zaman alacak. Ancak, sürecin kendisi bile, Türkiye'nin miras hukuku ve mülk edinme süreçlerini yeniden ele alması gerektiğinin göstergesi olarak değerlendiriliyor.