Geçtiğimiz günlerde yaşanan bir olay, aile içi huzursuzlukların yarattığı stresin tehlikeli boyutlara ulaşabileceğinin bir örneği olarak hafızalarda yer edindi. Boşanma aşamasına gelen bir çiftin arasındaki gerilim, erkek tarafının eşine ait aracı ateşe vermesiyle sonuçlandı. Bu vandalizm eylemi, hem mahallede paniğe yol açtı hem de adalet sisteminin nasıl işleyeceğine dair bir tartışma başlattı.
Olay, İstanbul'un merkezi bir semtinde meydana geldi. İddiaya göre, 35 yaşındaki Y.D., boşanmak isteyen eşi N.D.'nin bulunduğu durumu kabul edemeyerek öfkesine hakim olamadı. Eşiyle birkaç kez tartışan Y.D., son olarak boşanma davasının açıldığını öğrendiğinde, bardağı taşıran son damla oldu. Olayın ardından kendisini kaybeden Y.D., eşinin aracını bulunduğu otoparkta ateşe vererek büyük bir vandalizme imza attı.
Gözlemcilerin ifadelerine göre, Y.D. başından beri boşanma fikrine karşıydı ve bu durumu kabullenmekte zorlandı. Eşinin aracını ateşe verirken, "Seni asla bırakmam!" diye bağırdığı duyuldu. Yangın, hızla büyüyerek otoparktaki diğer araçları da tehdit etmeye başladı. Olayın büyümesini engellemek için çevredeki vatandaşlar hemen itfaiye ekiplerine haber verdi.
Yangın ihbarının ardından kısa sürede olay yerine ulaşan itfaiye ekipleri, alevleri kontrol altına alarak söndürmeyi başardı. Neyse ki, yangının büyümesi önlendi ve çevrede büyük bir hasar meydana gelmedi. Ancak Y.D.'nin eylemi, ülkede kadın ve erkek arasındaki boşanma süreçlerinin ne kadar psikolojik gerginlikler yaratabileceğine dair bir gösterge oldu.
Olayın hemen ardından Y.D. gözaltına alındı ve ifadesi alınmak üzere polis karakoluna götürüldü. Yapılan sorgulamalarda Y.D., eylemini boşanma sürecinin kendisi üzerindeki olumsuz etkileri nedeniyle gerçekleştirdiğini savundu. Fakat, bu gerekçenin hukuken bir anlam taşıyıp taşımadığı ise uzmanlar tarafından sorgulanmaya başlandı.
Uzmanlar, Y.D.'nin eylemini sıradan bir öfke anı olarak değerlendirmenin yanıltıcı olabileceğini, çünkü böyle durumlarda ruh sağlığının da devreye girdiğini belirtiyorlar. Boşanma sürecinin insanlar üzerindeki etkisini değerlendiren psikologlar, Y.D.'nin durumu ile ilgili her iki tarafın da psikolojik destek alması gerektiğini vurguluyor. Bu tür vakanın toplumda, boşanmanın sadece bireyler arasında değil, aileler ve geniş çevreleri üzerinde de büyük etkilere yol açtığını ortaya koyduğunu ifade ediyorlar.
Boşanma davaları süreci içinde ortaya çıkan şiddet vakaları, hukuk sisteminin de ne denli ciddi bir tehdit ile karşı karşıya olduğunu göstermekte. Mahkeme süreci, Y.D. için büyük bir risk taşırken, aynı zamanda çok sayıda insan için de bir uyarı niteliği taşıdığına vurgu yapılıyor. Gözaltına alınan 35 yaşındaki Y.D. ilerleyen günlerde adli mercilere sevk edilmesi bekleniyor. Cinsel saldırı ve mala zarar verme suçlarından açılacak davanın sonucu, hem Y.D. hem de boşanma sürecindeki N.D. için büyük bir belirsizlik oluşturuyor.
Olayda can kaybının yaşanmaması, birçok kişi için bir nebze sevindirici bir durum olsa da, bu tür olayların toplumsal zararları oldukça büyük. Uzmanlar, boşanma süreçlerinin yönetiminde karşılıklı anlayış ve uzlaşmanın önemini vurgularken, aile içindeki iletişimsizliklerin ne denli tehlikeli sonuçlar doğurabileceği üzerinde duruyorlar. Bu olay, toplumda kadına yönelik şiddetin ve boşanma sürecinin sonuçlarının daha fazlasıyla tartışılması gerektiğini bir kez daha gözler önüne serdi.
Sonuç olarak, bu tür olayların önüne geçilebilmesi amacıyla, hem bireylerin hem de toplumsal yapıların değişime ve dönüşüme ihtiyacı olduğu açık. Boşanma süreçlerinin yasalarla değil, empati ve anlayışla yönetilmesi, her iki taraf için de daha az acı ve kayıpla sonuçlanabilir. Bu olay, her ne kadar korkutucu bir şekilde sonuçlansa da, aslında toplumsal bir sorunun da habercisi niteliğinde.